Sayfalar

Denemeler

SÜRREALİST İNSAN MODELİ

Gençken idealisttim.Güzelliği,iyiliği,merakı tattım.Her şey bana anlamlı geliyordu.Sonra büyüdüm.Artık bir realisttim.Dünyanın tehlikeli uçurum kenarları ve acı gerçeklerden ibaret olduğunu öğrendim.Büyümek can sıkıcı gelmeye başladı.Ben de Sürrealist olmaya karar verdim.Bu kez her şey korkunç derecede garipleşti…
Ne kadar sıkıcı olabilir ki yaşam?
Özellikle ergenlik çağının son demlerini yaşayan,baskı,zulüm ve tırnak içinde şiddete meyilli,gelişmemiş beyinli canlılar için söz ediyorum. Allah’ın her günü yataktan kalkmak,yaşam savaşı vermek ve tekrar uyumak gibi yapılması gereken en makul görevler arasına ‘’Ben büyük adam olacağım!’’ imajını görüntü icabı hayatımıza katmak için etmediğim taklalar mı dersiniz amuda kalkmalar mı dersiniz ne derseniz deyin yapmak zorunda kalıyoruz.Sizce de öyle değil mi?
Keşke diyorum bazen..Sabah uyandığımda pencerenin önünde duran güvercinler gibi kanatlarım olsa da arada bir kendimi deniz kenarına atıp kurtulsam.İnsan gerçekten sıkılıyor.Hani belli bir amaca ulaşmak için harekete geçsem ne ala.Olduğum yerde sekiyorum,takılıyorum.Kendi çapımda eğleniyorum.
Bunun örneklerini sunayım isterim.
Minibüs şoförlerine hep gıpta ile bakmışımdır bu hayatta.Kahramanın kim deseler MÜNÜBÜSÇÜÖ! şeklinde bağırırım. Ne öğreneceksen ailenden,arkadaştan,dosttan,meyhanedeki amcadan,oradan buradan değil;yaşama birebir alışkın,fark edersiniz ki ‘’yaşama’’ diyorum.Gerçek anlamda solumak ve ATP üretmek ile ilgili olandan değil,kişilerden öğrenmek en mantıklısı.Bu kanıya nasıl vardım peki?
Şöyle:4,5 saatlik uyku ile kalkmakla başlıyoruz işe.Kahvaltı denilen vesvese ezogelin çorbası ve meyveli yoğurttur benim için.Asıl olay minibüse biner ikendir.
Oval şekilde gelen tatlı varlığın kapısı bin bir güçlükle,saray kapısı gibi açılıyor.Aman Tanrım! İçeriden gelen bir ışık hüzmesi mi ?! O da ne? Sonradan fark ediyorum ki tıklım tıkış olan minibüsün içindeki insan selinin arasından karşı apartmanın pencerelerine 45 derecelik açı ile çarpıp gelen güneş ışıkları zorla içeri girmeye çalışıyor.Yolda kalmaktan iyidir diyerek atlıyorum.
Varlığımdan habersiz olduğunu düşündüğüm şoför beyin hafızası pek kuvvetli.Beni kasteder gibi ‘’Ücretini vermeyen kaldı mı?’’ nidaları atıyor.Buradan anlıyoruz ki söz konusu malın bile olsa kimseye güvenmeyeceksin!
Adam anlamıyor ellerimi kullanamadığımı.Ona kalsa minibüs hala boş.Dönemiyorum kendi etrafımda,Cama yapışır vaziyetteyim.Birkaç durak sonra azalıyor minibüsteki nüfus.Ben de oturuyorum bir yere.O anda dikkatimi güneş ışığının gözüme girmesi çekiyor.Nedeni insanları aşıp Minibüsçü Sticker’ına çarpıp geri yansıması.
Sizde bilirsiniz onları.Çeşitli ülkelerin bayrakları,plaka ve araba modellerinin yazılı olduğu ve resimlendiği metal levhaları..Her bindiğim minibüste istisnasız 3-5 adet vardır.Düşünürsek:Her araç aynı olamayacağına göre minibüsçü ağabeylere de Kızılay Superman tişörtü dağıtmış gibi onlara da Minibüsçü Sticker’ı dağıtılmıştı.Minibüs alana sticker hediye der gibi..Buradan çıkan sonuç:Özünüze sadık kalın!
Kahraman olmak her yiğidin harcı değildir diye düşünüyorum.Her gün okuldan çıkıp koştura koştura gittiğimiz,gani gani paralar döktüğümüz dershanelerimizden gelirken en büyük kahraman benim her halde. Doğrumuyum acaba?
Yokuş aşağı yürürken sırt çantasının verdiği ağırlıkla kamburlaşırız biz.O nedenle her birimiz Notre Dame’ız.Annelerimizin dik dur ikazı ile kamburlaştırdığım sırtım,yağmurlu havada ‘’Okuyom ben ya!’’ tarzındaki havam yüzünden göğsümü gere gere yürüyüşüm ve sırıtışımın üzerine yolda çocuğu ile giden ve bana özenerek bakan ablamın çocuğuna nasihat gibi sözü ekleniyor halime:Bak kıza.Bu havada okul okuyor ya sen ne yapıyorsun *****?

Kafanızda o an katı banyo sabunu ile mavi leğende haşlama yapılan çocukların kafasına vuran bir anne modeli hayal edin.
E havam oluyor tabi.Kasım kasım kasılıyorum..
Yaptığım şeyin uygun adı sanırım ‘’Yaşamak Sanatı’’ olurdu. Eğer ben sanat yapıyorsam beklide ben bir sanatçıydım!
Fakat bunun cevabını ne çözdüğüm test kitaplarımın arasında ne de dershanedeki sıramın altında bulamıyorum. Minibüsçü amca da yardım etmiyor. Çünkü o kendi aleminde,kendi dünyasında. Orhan Gencebay –Saygılar- dinlemekte…
Annemin nasihatleri dediği gibi bir kulağımdan girip öbür kulağımdan çıkmıyor efem. Tam tersi müzik dinlerken kullandığım kulaklıkların kutsal bir görevi daha ortaya çıkıyor. O da söylediklerini beynimin içinde saklamak. Sözleri kafamda bir oraya,bir buraya yaptığı salınım hareketleriyle kalıveriyor. Büyük olasılıkla hafıza denen şey bu şekilde oluşuyor ya da doğuştan oluşup artıveriyor,bilemiyorum. Ancak ben dünyaya gelirken kullanma kılavuzumu koymamışlar. Defoluyum ben. Kimse anlamıyor beni. Ya da ben anlatamıyorum… Üff… bilmiyorum,anlamıyorum. Olmuyor.
Yahu küçücük kafamız daha gelişmekteyken anaokulu gibi gereksiz bir icatla eğitim-öğretim hayatına başlatmışlar. Bana soran olmadı tabi. Sonra ne mi oluyor.. Size birden tüm tanıdıklarınız,dostlarınız hatta anneniz ve babanız bile safkan Arap atı muamelesi yapıyor. Neden? Çünküü.. Ülkemizin eğitim sistemi doğrultusunda sınav her şeyden önce geliyormuş
Yemişim sınavını.Evet,yemişim. Okunmuş suyu,pirinci ve şekeri yediğim gibi…
Yaşamın her yeri gerçekçi anlarla dolu. Ona kalsa sanat tarihi okuyacak,buna kalsa piyano akor edecek. Şunun ise en büyük hayali çöpçüler kralı olmak. Belki bu realist dünyada bu kadar gerçekçi olmak zordur. Ancak ben bu şekilde sürrealist olmayı az da olsa becerebilmişimdir. Kim bilir?

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

ANNE BEN NASIL OLDUM?

Çocukluğumuzun kuyruklu yalanlarının nadidesi, ''yakışıklı oğluşum'' ve ''oraya gidersen öcüler yer'' isimli başyapıtlardan sonra ilk sırayı alan her zaman ki gibi yine o yalan olur: ''seni leylekler getirdi yavrum''.

Doğar doğmaz bir şeyleri anlamadığımız malum. Çünkü insan beyni arkadan öne doğru gelişiyor. Biliyorum açıklaması pek güç. Ama ben nasıl oldum sorusuna leylekler getirdi şeklinde bir cevaba hazır değildir küçük velet. Daha ziyadesiyle susmak, konuyu saptırmak ya da bir bir açıklamak en mantıklısı.Küçük bir velede bunu söyleyip cevap beklememek doğru bir iş. Ancak bunun büyüklerce mantığı nasıl oluyor?  Leylek işini ilk kim başlattı? Peki bunların ardında mantıksız olan nedir peki? Gelin beş maddelik sıralayalım bunları.

1-Beni Leylekler Nereden Getirdi?
Harbi ya. Peki leylekler getirdi. Buna inandık ve hepimiz bunda hemfikiriz. O zaman biz nereden getirildik. Hayır yani leylekler insan doğurabilir mi? Bir dakika ya.. Leylekler nasıl çocuk doğuruyor? Bana bunu biri açıklasın. Onlar yumurtlamıyorlar mıydı?

2-Beni Leylekler Getirdiyse Havada Neden Leylek Göremiyorum?
Evet. Biz olduk ama başka çocuklar da olacak. Diğer aileler çocuk istemiyor mu? E Ayşe teyzemin yeni bebeği oldu geçen gün. Hastaneye gittiler. Hastaneye mi geliyor leylekler. Ben neden leylek göremedim?

3-Leylekler genel olarak sulak alanlara ya da çatılara yuva yaparlar. Çocuk orada nasıl oluştu?
Fotosentez mi yaptım da böyle oldum ben? Ne bileyim. Madem sulak alanda yetişmişim. Neden yüzme bilmiyorum? Alglerden mi üredim ben? Yoksa çatıda mı oldum? Bacadan nasıl düşmedim? Çatıda oluşan şehirli, sulak alanda oluşan köylü mü oluyor? Ne lan bu!?

4-Eğer Leylek Çocuk Taşıyorsa Martı,Karga vs. Onlar da Mı Bebek taşır?
Mesela martı bukalemun, karga kuzu, serçe de karınca falan mı taşıyor? E o zaman martıyı kim taşıyor? Martılar, leylekler nereden geldiler? Onları da şempanzeler taşımıyor herhalde.

5-Leylekler Bizi Getirdiğine Göre Biz Nasıl Ebeveynlerimize Benzeyebiliyoruz?
Cidden ya. Şöyle bir insan leyleğine çeker. Yani taşımış seni onca yol. Biraz da benze bari. Hani Çocuk Merkez Bankası A.Ş LTD ŞTİ'den gelenler rastgele mi seçiliyor da ana babaya benzeyebiliyor velet anlayamadım.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

THE JUBILEE OF MAD ECONOMY

Economy is a system about manufacturing,deploying,changing and reproductioning in an area. Is it about only these? Nope. Money is the heart of economy. And I want to say:Money changes people and world. Everybody knows it well. In Ancient times,swapping could be the best thing for shopping. But today-and future-,This is the time for companies. And of course with their moneys.
Our topic is economy and its effects in the future. Let's go. I heard ''In the future,Everybody will have jobs.Unemployment will be destroyed!'' Many people have pessimistic ideas. They think their countries will be the level of contemporary civilization. Parks,playgrounds,good healthy cares and free education are waiting for us. We just need a lot of malls,shopping centres,car parks,planes,guns...
I don't agree. Do you? Think about it. Overcrowding is increasing. Not step by step. It's very FAST. We are 7,5 billion people in our Earth. Hey Neighbours!
A worker needs money for her/his children and family. But a lot of workers need money,too. Companies are limited for workers. Because they have specific money for specific workers. Overcrowding is like a mite. It is monster in economy. More children need more money. Money needs workers. Worker needs job. Jobs belong with companies...
People won't have jobs maybe. Unemployment won't be stop. But people will have more jobs. A worker needs money. And worker wants a good job. But if your job has no money,it means you must have a lot of jobs!

How can we think malls are better for us? Shopping is not an emotion about pleasure. It is about requirement. Shopping madness destroys our brains. We buy cars and it pollutes the air. How to make it in little paradox? I think people must be smart than now. If we arent smart,people will devide. Dont forget these words. Fiztgerald says:Rich people make money,Poor people make children.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder